Düşünce, dibi görünmeyen okyanus gibidir. Siyahların beyazların birbirine karıştığı grilerin hakimiyet kurduğu derin dehliz…Benlik vapurunda varoluş mücadelesi yaşayan insanın düştüğü deryada boğulmasıdır düşünce. Battıkça benliğin de kaybedildiği, fenanın giriş kapısıdır belki de. İnsan oluşun en ayırt edici ve can yakarken acının hazzını da veren kısmıdır. Sonra sabır pencerelerine ulaşır o kayboluşta. Her renkli kapı başka bir renkli aleme açılır. -Kendi- kavramı gider ve izler sabırla düşünce alemini kişi. Bir zaman sonra güneşi özler ve bütün kavramlar, duygular anlamını kaybetmiştir bakar ki. Güneş ısıtmaz, aydınlatmaz, tat vermez. Sonra başka bir sabır kapısı açılır, oraya girer. Neşe gelir. Karanlıktan haz duyan yalnız bir neşedir bu. Sonra kırk baharın yedi iklime kavuşmasını görür. Kırk ayrı vazifeli kırk mihmandar. Ankânın sırtına biner ve düşünce denizinde devam eder dalmaya. Kanadı deryaları kaplayan ankânın miskten yeleleriyle devam eder sabır kapılarını aralamaya düşünce denizinde. Ta ki düşünceye ihanet edinceye dek devam eder ankânın zümrüt kanatları ona eşlik etmeye.